Borsamız Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mehmet Aytekin Balıkesir’de düzenlenen Tarım ve Hayvancılık Fuarında iklime uygun tarım projeleri hakkında konuştu.
AB destekli “İklime Uygun Tarım Projesi” kapsamında Balıkesir’de gerçekleştirilen Tarım ve Hayvancılık Fuarında düzenlenen “İklime Uygun Tarım Bereketli Yatırım” panelinde konuşan Borsamız Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mehmet Aytekin karbon ayak izi, iklime uygun tarım ve iklim değişikliğine karşı alınması gereken önlemler hakkında konuştu.
Aytekin “İklime uygun tarım, sadece bugünkü ihtiyaçları değil, gelecek nesilleri de gözeten stratejik bir yaklaşımdır.
Hızlı nüfus artışı ve ekonomik faaliyetler, çevre ve doğal kaynaklar üzerinde artan bir baskıya neden olmaktadır. Bu artan baskıya ek olarak, kentleşme ve çeşitlenen tüketim alışkanlıkları da çevresel zorlukları daha da artırmaktadır. Bu durum, çevre kirliliği, iklim değişikliği, çölleşme, ormansızlaşma, su kıtlığı ve küresel ısınma gibi çevresel sorunların daha da şiddetlenmesine yol açmaktadır. Dolayısıyla, dünya gündeminin en önemli meselelerinden biri haline gelmektedir.
Sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmak için küresel ölçekte yaygınlaşan bir üretim modeli olan yeşil ekonomi, çevreyi koruyarak ve rekabetçiliği artırarak bu sorunlarla mücadele etmeyi amaçlamaktadır. Yeşil ekonomik dönüşüm sürecinde, temiz ve verimli üretim pratikleri benimsenerek çevrenin korunması ve rekabetçiliğin artırılması sağlanacaktır.
Son yıllarda sıkça duyduğumuz kavramlardan biri olan “karbon ayak izi”, aslında sera gazı emisyonlarını ifade eder. Sera gazları, atmosfer tabakasında ısıyı emen, yeniden yayan ve böylece atmosferi olması gerekenden daha sıcak tutan gazlardır. Karbon ayak izi; daha kapsamlı bir anlamda, ürünlerin yaşam döngüsü boyunca üretim, taşıma, kullanım ve bertaraf aşamalarında ortaya çıkan karbondioksit eşdeğerini belirtir. Bu kavramın önemi, insan faaliyetlerinin iklim değişikliği ve çevre üzerindeki etkilerini anlamak ve bu etkileri azaltmak için farkındalık oluşturmasıdır.
Ülkelerin temiz enerjiye yatırım yapması ve yeşil enerjiyi teşvik etmesi, karbon ayak izini azaltmak için bireysel çabaların ötesine geçen bir etki sağlar. Bu durum, fosil yakıtların yarattığı çevresel ve ekonomik sorunları azaltmanın yanı sıra, enerji güvenliği ve sürdürülebilirlik açısından da büyük önem taşır. Ülkemiz, hidroelektrik, güneş, rüzgar, jeotermal ve biyokütle gibi yenilenebilir enerji kaynakları bakımından zengin bir potansiyele sahiptir. Ancak, bu potansiyelin tam anlamıyla değerlendirilebilmesi için daha fazla yatırım ve teşvik gerekmektedir.
Fosil yakıtların neden olduğu çevresel ve ekonomik sorunlar göz önüne alındığında, temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişin aciliyeti ortaya çıkmaktadır. Ülkemizdeki sürdürülebilir enerji potansiyelinin değerlendirilmesi ve kullanımının artırılması için kamu, özel sektör ve toplumun birlikte hareket etmesi gerekmektedir. Bu, hem iklim kriziyle mücadelede önemli bir adım olacak hem de enerji ihtiyacımızı karşılarken çevreye daha az zarar vermemizi sağlayacaktır.
Bandırma Ticaret Borsamızda düzenlemiş olduğumuz “KARBON EMİSYONLU DÖNEME GEÇİŞ HAZIRLIK” seminerinde, karbon uzmanı, ve bölgemiz iş insanlarıyla birlikte sınırda karbon vergisi ne zaman devreye giriyor? , sınırda karbon vergisi ihracatçıyı nasıl etkileyecek ? , riskler ve fırsatlar nedir? Gibi konuları konuklarımızla paylaşarak bölgemizde bu konunun önemini vurguladık.
İklim değişikliği günümüzde küresel ölçekte en büyük çevresel tehditlerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle son yıllarda ülkemizde yaşanan aşırı hava olaylarının sayısının ve şiddetinin artması, bu gerçeği net bir şekilde ortaya koyuyor. 2024 yılı, tüm zamanların en fazla aşırı hava olayına tanık olduğumuz yılı olarak kaydedildi.
İklim değişikliği, yalnızca aşırı hava olaylarının sıklaşması ile sınırlı kalmıyor; aynı zamanda mevsimlerin kayması, hava sıcaklıklarının artması, yağış dengesizliği, kuraklık ve sel gibi durumlar tarımsal faaliyetlerimizi tehdit ediyor. Bu değişimler, tarım ürünlerinin üretim miktarını ve kalitesini, ayrıca ticaretteki dengeleri köklü biçimde etkiliyor.
İklim değişikliği nedeniyle, pek çok tarım ürünü, alıştığımız kalitede ve miktarda üretilemiyor. Örneğin, yaz aylarında artan sıcaklıklar ve düzensiz yağışlar Türkiye’de buğday, pamuk, mısır ve ayçiçeği üretiminde verim düşüşlerine sebep olmuştur. Benzer şekilde, ABD’nin Orta Batı Bölgesi’nde sıcaklık ve yağıştaki dalgalanmalar, mısır ve buğday gibi temel ürünlerin verimliliğini düşürerek dünya piyasalarına daha pahalı ürünlerin çıkmasına yol açmıştır. Kuraklık nedeniyle buğday ve mısır gibi temel gıda ürünlerinde rekolte düşüşleri yaşanırken; fırtınalar, seracılık ve meyve yetiştiriciliği gibi hassas alanları da tehdit ediyor. Yüksek sıcaklık ve azalan su kaynakları, bitkilerin verimliliğini azaltırken, böcek ve hastalıkların yayılımını da artırarak ürün kalitesine zarar veriyor.
Ayrıca, iklim değişikliğine bağlı olarak lojistik ve tedarik zincirleri de etkilenmektedir. Son yıllarda yaşadığımız kuraklık Panama Kanalı ve Çin’in Yangtze Nehri gibi önemli ticaret yollarında su seviyelerinin düşmesine yol açmış ve tarımsal ürünlerin taşınmasını zorlaştırmıştır. Bu gibi engeller, gıda arzını sınırlayarak gıda fiyatlarının yükselmesine neden olmaktadır. Bu koşullar altında, gıdaya erişim, dünya genelinde ciddi bir sorun haline gelmiştir.
Tüm bu olumsuzluklar, yalnızca üreticiyi değil, aynı zamanda gıda ticaretini de doğrudan etkiliyor. Ürün arzındaki istikrarsızlıklar, fiyat kararlılığını bozarak pazarlarda dalgalanmalara neden oluyor. Küresel ticaret üzerinde bu etki, ithalat ve ihracat hacimlerinde düşüşe, fiyat artışlarına, ürünlerin pazarlara zamanında ulaşamamasına ve dolayısıyla ticaretin sekteye uğramasına pazardaki yerimizi kaybetmemize ve en nihayetinde gıda güvenliğine yönelik tehditlere yol açıyor. Ülkeler, artık sadece kendi iç pazarlarını değil, uluslararası ticaret ortaklıklarını da yeniden gözden geçirmek zorunda kalıyor.
Unutmamalıyız ki İklim değişikliğine karşı çözüm yolları bizim elimizde. İklim dostu tarım yöntemlerini uygulamak, su kaynaklarını verimli kullanmak, dayanıklı tohumlar geliştirmek ve biyolojik çeşitliliği korumak, bu sürecin olumsuz etkilerini hafifletmek için önemli adımlardır. Karbon ayak izimizi küçültmek ise yalnızca çiftçiler ve ekonomi için değil, tüm dünyanın geleceği için de olumlu bir etki yaratacaktır.
Sonuç olarak, iklim değişikliğinin tarım ve gıda ticareti üzerindeki etkilerini hafifletmek, gelecekte sağlıklı, sürdürülebilir bir dünya yaratma hedefimize doğrudan katkı sağlayacaktır. Hep birlikte, iklim dostu yöntemleri benimseyerek, tarımda dayanıklılığı artırabilir, gıda güvenliğimizi koruyabilir ve gelecek nesillere yaşanabilir bir çevre bırakabiliriz. Atacağımız her bilinçli adım, hem kendi refahımıza hem de dünyamızın geleceğine yapılmış en değerli yatırımdır.
Bu fuara katkı sağlayan tüm paydaşlarımıza ve katılımcılarımıza teşekkür eder, ilimizin ve ülkemiz tarımında sürdürülebilir bir gelecek yaratma yolunda önemli adımlar atacağına olan inancımızı belirtmek isterim.” dedi.